Sizleri Ada Lovelace diye tanınan, Augusta Ada Byron adıyla doğan matematikçi ve yazar ile tanıştırmak istiyorum. Kendisi dünyanın ilk bilgisayar programcısıdır. Peki, bilgisayarın olmadığı bir dönemde bilgisayar programcısı olunabilir mi? Evet kişinin kendisi, yaşadığı o çağa rağmen öncü ve gerçek bir vizyonerse bu olabilir.

Lovelace, şair Lord Byron ve Anne Isabella Byron’un kızı olarak dünyaya gelmiştir. Ebeveynlerinin arası pek iyi olmayacak ki Ada dünyaya geldikten bir ay sonra bir ayrılık yaşanmış. Ingiliz mahkemesi çocuk velayetini babasına vermesine rağmen Byron, Ada 4 aylıkken ülkeyi terk etti ve Ada 8 yaşındayken de bir savaşta hayatını kaybetti.

Anne Isabella Byron kızının babası gibi edebiyata yönelmesini hiç istemedi. Çünkü karşısında gördüğü şair ona göre mantık çerçevesinde davranmayı bilmeyen bir yetişkindi. Kızını, kendince ilham için delilik davranışı gerektirmeyen bir şeye yönlendirmek istedi. Sanat ve edebiyat ona göre delilikti ve seçkin ailelerden olduğu için kızının okuması gerekiyordu. Bu yüzden matematik ve mantık ilgisini çokça destekledi. Hatta belki de annesinin bu kırmızı çizgisi, mantık ve matematik konusunda bu kadar destekçi olması o dönemde Ada’nın parlayabilmesine sebep olmuştu. Ancak annesi kişiye hayranlık veren, çözülmesi amaçlanan, gizemli herhangi bir konunun insanı bu hayattan sürükleyeceğini ön görememişti. Isabella ve Ada’nın arası pek iyi değildi. Küçüklükten beri çocukta kendini belli eden dahiyane davranışlar onda ya babasına benzerse kaygısı uyandırıyordu. Ada’ya anneannesi Judith ebeveynlik etti.

Ada’nın görüşünü sık sık engelleyen baş ağrıları vardı. 14 yaşındayken kızamık sonrası felç geçirdi ve 1-1,5 yıl yatağa mahkum oldu. Bu onun matematik ve teknolojik yeteneklerini geliştirmesine engel olmadı çünkü hem içinde bu konuda ilerlemek isteyen bir heyecan vardı hem de annesine göre kızındaki delilik anca böyle giderilebilirdi ve tabii o dönemlere göre kendisinde bulunan çocuğuna küçük yaşta matematik eğitimi aldırabilecek sosyoekonomik durumunu da gözden kaçırmamak gerek. Sonuçta bir kadının önünde ,özellikle o dönemlerde, her zaman bir engel vardır ama para ve statü bunu ciddi anlamda azaltır. Ada özel olarak 19. yüzyılın ünlü araştırmacıları ve bilim insanları olan William Frend, William King ve Mary Somerville tarafından matematik ve bilim alanlarında eğitildi. Son hocalarından birisi de matematikçi ve mantıkçı olan Augustus De Morgan’dı.

Ada, kendini fark ettirecek en önemli çalışmasını Charles Baggage ile tanıştıktan sonra yapacaktı. Charles Babbage, Ada’yı “Fark Makinesi”nin ilk örneğini görmesi için davet etti. Ada’nın çözümlemesi ve yaklaşımı Fark Makinesi üzerinde çalışan herkesi çok etkilemişti. Hatta Charles Baggage ona ‘’sayıların büyücüsü’’ lakabını takmıştı. Fark makinesi çalışmalarında

Ada daha büyüğünü görür ve Baggage ile Analitik Makine’ye yönelmek isterler. O sırada istedikleri fonu kendi ülkelerinde bulamayınca yurt dışına açılmayı planlar ve burada Ada İtalyan mühendis Luigi Federico’ya bir köprü olur. Makine hakkında çok bilgili olan Ada, Fransızca orijinal makaleyi İngilizce’ye tercüme eder. Bu sadece tercümanlık değildir çünkü Ada’nın notları orijinal metinden en az 3 kat daha uzundur. Burada önemli ve ona ilk bilgisayar programcısı ünvanını kazandıracak bir olay da vardır. Bu notların içinde Ada’nın Bernoulli Sayısı’nın bu makine kullanımıyla nasıl hesaplanabileceğini gösteren kodu vardı. Ada bu notlarda analitik makinesinin nasıl hesap makinesinden daha hızlı ileri gidebiliri gösterir. O dönemde sembol ve kodların harf ve sayılara nasıl atanabileceğini gösterir. Ada’nın notları A’dan G’ye kadar alfabetik olarak sıralanmıştır. Günümüz bilgisayarlarında da kullanılan döngüleme(looping) metodunu kuramlaştırır ve makalelerinde birçok ileri görüşlü kavramların da meşalesini tutar.

Ada’nın yaptıklarını o dönemde sadece tercüman diyip yaptıklarını küçümseyen birçok kesim vardı çünkü biliyorsunuz ki uygarlık denen şey kaplumbağa hızıyla ilerliyordu. Oysa, Analitik Makine için ‘’Bernoulli Sayısı’’çalışmasında yaptığı hesaplamalar onu ilk bilgisayar programcısı olmaya hak kazandırmıştı. Onun günleri, hepsi birbirinden farklıydı. Hepsi sanki onu bir çalışmaya götürüyordu. Vefat etmeden önceden yazdığı mektuplardan ve araştırmalarından yola çıkınca onun son döneminde makinenin numaralarla yeni müzik bestelemesini sağlayan bir kod üzerinde çalıştığını görüyoruz. Bu bile Ada’nın bir yardımcı değil öncü olduğunu kanıtıdır.

Çalışmaları İngiliz bilim dergisinde yayınlandı. Lovelace, madem araştırmamızı yasak ediyorlar ben de onun izinden giderim diyerek yayında baş harflerini, yani “A.A.L.” harflerini kullanmak zorunda kaldı. Böylece kendisi ismini gizlese de bilgisayar üzerine bilimsel bir dergide akademik yayını yapan ilk kadın olma ünvanını kazandı.

Zamanımıza bakacak olursak artık ismini açıkça yazabiliyoruz. Hatta 2009’dan itibaren her yıl Ekim ayının ikinci Salı günü Ada Lovelace Günü olarak kutlanır. Ada isminin verildiği bir program bile mevcut. Yani ismi o dönemde tam yazılamasa da bilim tarihi onu unutmadı. 36 yaşında kanserden ve kötü hayat şartlarından hayatını kaybetti. Çalışmaları yarım kaldı ama yine de yaşamdan bir gölge gibi geçip gitmedi.